“JUDAS” TROÇKİ’NİN BU “ŞAHANE” YAZISINDA BULACAKLARINIZ:

Publié le par allblog

1-      Lenin’e en aşağılık türden hakaret, Lenin’in tezlerinin “oportünistliğinin”, hatta “Bernştayncılıkla özdeşliğinin” Troçkist boş ve süslü söz söyleme sanatıyla muhteşem “kanıtlanması”.

2-      Demokratik Devrimle Sosyalist Devrimin tipik Troçkist tarzda karşı karşıya konulması ve bu ikisi arasında Lenin tarafından bilimsel olarak tanımlanmış ilişkinin “burjuva liberalizmi” olarak damgalanması.

3-      Lenin’e daha sonra Stalin için kullanılacak olan argümanların aynılarıyla “diktatörlük”, “despotluk” suçlaması. Özellikle “Lenin’in neden başarısız olmak zorunda olduğunu” kanıtlayan argümanlarla (bkz. aşağıda “…ve tüm Partinin ona karşı entrika çevirdiği sonucuna ulaşır” vb. sözler)  Stalin hakkında çizilecek portrenin argümanlarının kelimesi kelimesine aynı olması okurun dikkatini çekecektir.  Okuyucu rahatlıkla görecektir ki, Troçki yalnızca tek bir plak çalmasını biliyor ve bu şahane “edebi parçayı” zaman ve mekandan bağımsız olarak kimi gözüne kestirirse ona “uyguluyor”.

 

Troçkist boş ve havalı cümle kurma sanatının bu şahane örneğini okuduktan sonra, hala Leninizmlerinden söz edecek Troçkistlerin samimiyeti hakkında hükmü okuyuculara bırakıyoruz.

(not: yazı www.marxists.org sitesinden alınmış,  Stalin Arşivi ve KYBELE Çeviri Birimi tarafından Türkçeleştirilmiştir)

 Leon Troçki

 Politik Görevlerimiz  1904

 IV. Bölüm: Jakobenizm ve Sosyaldemokrasi

 

"Sınıf çıkarlarının bilincinde olan proletaryanın örgütüne sıkı sıkıya bağlanmış Jakoben, kesin olarak sosyal demokrat devrimcidir." (Bir Adım ileri, İki Adım Geri) Bu formül Partimizin Leninist kanadının bütün politik ve teorik kazanımlarını tasdik ediyor, ilk bakışta anlamsız görünen bu formülde, tüzüğün talihsiz I. Paragrafı ve bütün taktik sorunlarıyla ilgili farkların teorik zemini gizlidir. Bunun üzerinde durmalıyız.

 

Lenin tanımında kasten ve ciddi olarak (ve öyle görünmek için değil) sınıf bilinci edinmiş proletaryanın örgütünden söz ettiğinde, bunda öğretinin temellerime ters düşen hiçbir şey yoktur; bu yalnızca bir laf kalabalığıdır. Sınıf çıkarlarının bilincini edinmiş proletaryaya bağlanan birinin bir sosyal demokrat olduğu kendiliğinden açık bir şeydir. Ancak bundan sonra Lenin'in tanımındaki Jakoben yerine liberal, halkçı, Tolstoycu ya da başka ne isteniyorsa konulabilirdi. Jakoben, Tolstoycu ya da herkimse sınıf çıkarlarının bilincinde olan proletaryanın örgütüne katıldığı andan itibaren Jakoben, Tolstoycu, Mennonit vs. olmaktan çıkar ve bir devrimci sosyal demokrat olur. Ancak Lenin eğer bir Sosyal Demokratın bir Sosyal Demokrat olduğundan daha derin bir şeyler söylemek niyetindeyse, onun tanımından şöyle bir sonuç çıkar: politik düşüncesinin genel metodolojisinde ve özelde örgütsel kavramsallaştırmalarında bir Jakoben olmaktan vazgeçmeden, kendini devrimci proletaryaya bağladığı anda, Jakoben bir devrimci Sosyal Demokrat olur.

 

Uluslararası sosyalizmin devrimci ve oportünist kanatları arasındaki mücadelede, bunun Montany ve Jirond arasındaki mücadeleye benzetilmesine sıklıkla başvurulmuştur. Ancak, hiç şüphesiz, bu Jakobenizme devrimci sosyalizmi birbirine eşitlemek değildir. Yüzeysel adlandırmalarla ve benzetmelerle değil de yaşayan kavramlarla düşünen herkes, sosyal demokrasinin reformizme ne kadar uzaksa Jakobenizme de o kadar uzak olduğunu anlayacaktır. Robespierre, Jaures'e olduğu kadar Bebel'e de uzaktır. Biz hangi anlamda Jakoben olabiliriz? İnanç yönünden mi, doktrin yönünden mi, politik mücadele metotlarımız yönünden mi, yoksa iç politikalarımız anlamında mı? Cümlelerimizle mi? Jakobenizm toplumsal-üstü bir 'devrimci' kategori değildir, tarihsel bir üründür. O burjuva toplumunun öz-kurtuluşu sürecindeki devrimci enerjinin doruk noktasıdır. Burjuva toplumu tarafından üretilebilecek radikalizmin en üst noktasıdır, bizzat kendi çelişkilerinin geliştirilmesiyle değil, soyut insan ve yurttaşın hakları için yaptıkları boğuk sesli çağrı yoluyla; pratikte ise, giyotinle. Tarih jakobenlerin iktidarına dur demek zorundaydı, birbirlerine karşı olan bütün ilerici hareketlerin bazı unsurları onları destekliyordu ve Montany'ın başında dikildiği devrimci geleceğin altını oyan da bu oldu. Jakobenler kendi 'Gerçek'lerinin kısa zamanda giderek artan bir şekilde zemin kazanacağına inanmıyorlardı ve inanamazlardı da. Olgular her tarafta, toplumun bütün tabakalarından, entrikacıların, ikiyüzlülerin, aristokratların ve 'ılımlıların' geldiğini gösteriyordu. Dün gerçek yurtsever ve gerçek Jakoben olanlar bugün kararsızlar olarak ortaya çıkıyordu. Devrimci coşkunun yüksek düzeyini 'kuşatma hali' ilan ederek korumak ve ayrım çizgilerini giyotinle çizmek, Jakobenlere kendi politik korunma içgüdüleri tarafından dikte edilen bir taktikti. Jakobenler ütopyacıydılar. Kendilerine 'akıl ve eşitlik temelinde bir cumhuriyet kurmayı' görev biliyorlardı. Akıl ve eşitlik üzerine kurulu eşitlikçi bir cumhuriyet istediler. Özel mülkiyet üzerine kurulu bir eşitlikçi cumhuriyet istediler; bir sınıfın diğeri tarafından sömürülmesi çerçevesinin içinde bir akıl ve erdem cumhuriyeti istiyorlardı. Devasa bir çelişki doğurdular ve giyotinin bıçağını yardıma çağırdılar.

 

Jakobenler katıksız idealistlerdi, evrensel ahlak ilkelerini ilk tanıyan onlar oldu. Fikrin, Gerçek'in mutlak gücüne inanıyorlardı. "Yalnızca iki parti biliyorum" diyordu Maximilien Robespierre 8 Termidor'da, büyük konuşmalarını sonuncularından birinde, "iyilerin partisi ve kötülerinki". Böylece metafizik fikre mutlak iman gerçek insanlara karşı toptan güvensizlik biçimini alıyordu. 'Kuşku' Gerçek'e hizmet etmenin kaçınılmaz yöntemiydi.

 

Tarih Jakobenlerin konumlarını daha fazla koruyabilmelerine son vermek zorunda kalacaktı; ama tarih sona ermiyordu. Tek yol olarak tamamen tükenme noktasına kadar doğanın hareketine karşı acımasızca savaşmak kalıyordu. Herhangi bir duraklama, herhangi bir ara verme, ölüm demekti. Bu çaresi olmayan tarihsel trajedinin izleri Robespierre'in 8 Termidor'da konvansiyonda yapılan ve Jakoben kulübünde tekrarlanan konuşmasına damgasını vurmuştur "içinde bulunduğumuz aşamada, sona gelmeden durmak mahvolmak demektir, ve biz bunun için ne yazık ki çok geç kaldık... Bir an için devrimin gemlerini boşaltın, onların askeri despotizmle derhal saldırıya geçtiğini ve halkın ulusal temsilinin, hizipçi liderler tarafından alaşağı edildiğini göreceksiniz. Yüzyıllık bir iç savaş ve felaket yurdumuzu harap edecektir, ve biz insanların özgürlüğü kurma mücadelesinin tarihinde bir anlık uyuşukluğumuz için perişan olmayı hak ederiz; halkımızı asırlık sürecek bir felakete sürükleriz ve insan soyunun dostları olarak hatırlanmamız gerekirken, halk adımızı lanetle anacaktır".

 

Bu kariyer sosyal demokrasinin kariyerinden, partilerin en iyimserinin kariyerinden ne kadar da farklı! Gelecek onun gerçeğinin destekleyicilerinin genişlemesini garanti etmektedir, o 'Gerçek' ki ani bir ilhamın değil ama bir sınıfın genişleyen sınıf mücadelesinin bir ifadesidir. Devrimci sosyal demokrasi, sadece proletaryanın politik partisinin kaçınılmaz genişlemesine değil, aynı zamanda devrimci sosyalizme ait fikirlerin Partinin içindeki kaçınılmaz olarak galip geleceğine de inanmaktadır, ilk kesinlik burjuva toplumunun gelişiminin işçi sınıfının politik olarak ilerlemesine kendiliğinden yol açması olgusuna dayanmaktadır; ikincisi ise bu sürecin nesnel eğilimlerinin en açık haline devrimci, yani Marksist sosyalizmde ulaşması olgusuna. Nesnel nedenler, taktik görüşler ve politik gerekçelerden oluşan bir bütüne bağlı olarak, partinin biçimsel sınırlarının daha geniş ya da daha dar, 'daha yumuşak' ya da 'daha sert' tanımlayabiliriz. Ancak ne olursa olsun, bizim Partimizin her zaman merkezden dışarıya doğru sayıca artarken bilinç düzeyi azalan bir dizi eşmerkezli çevrelerden oluşacağı açıktır. En bilinçli dolayısıyla da en devrimci unsurlar Partimizde her zaman bir 'azınlık' olacaktır. Ve bu da ancak bizim, emekçi sınıfının sosyal devrim olan kaderine ve proletaryanın tarihsel hareketini en iyi karşılayan devrimci düşüncelere olan inancımızla açıklanabilir. Biz sınıf pratiğinin, Marksizm sayesinde, en az bilinçli unsurların düzeyini yükseltebileceğine inanıyoruz. Bizi Jakobenlerden ayıran da budur. Temel toplumsal güçler ve buradan hareketle de gelecek karşısındaki tavrımız, devrimci güvencelerden biridir. Bu güçler Jakobenleri haklı olarak kuşkulandırıyordu, keza bunlar aynı zamanda proletaryanın bir sınıf olarak oluşumuna yol açıyordu.

 

İki dünya, iki doktrin, iki taktik ve iki bakış açışı, birbirinden bir uçurumla ayrılmış: biz hangi anlamda Jakobeniz? Uzlaşmaz olduğumuz doğrudur, öyleyiz. Jakobenler arasında en dehşetli suçlama ılımlılıktı. Bizim de oportünizm suçlamamız var. Fakat bizim 'uzlaşmazlığımız' nitelik bakımından farklıdır. Biz kendimizi oportünizmden sınıf bilinçli proletaryanın cephanesiyle ayırırız; ve oportünistler de ya başka sınıfların politik kampına katılmak için bizi terk ederler ya da proletaryanın sınıf hareketinin devrimci (oportünist değil) mantığına boyun eğerler. Bu tip arındırmalar bizi güçlendirir ve çoğunlukla da saflarımızı genişletir. Jakobenler ılımlılıkla aralarına giyotinin bıçağını yerleştirdiler. Sınıf hareketinin mantığı onlara karşı işliyordu, ve Jakobenler de onun kellesini uçurmak istediler. Bu budalalıktı; bu çok başlı bir yılandı ve erdemle gerçek düşüncelere adanmış kafaların sayısı giderek azaldı. Jakobenler'in arınmaları onları zayıflattı. Giyotin politik intiharlarının biricik mekanik aygıtıydı, ne ki bu intihar umutsuz bir tarihsel durumdan çıkışın zorunlu yoluydu.

 

Birbirinden bir uçurumla ayrılmış iki dünya... Hiç şüphe yok devrimci mahkemenin önünde proletaryanın bütün uluslararası hareketi ılımlılıkla suçlanırdı ve Marx'ın aslana benzeyen cesur başı giyotine ilk gideceklerden biri olurdu. Şuna da şüphe yoktur ki, Jakoben yöntemlerin proletaryanın sınıf hareketine sokulması proletaryanın tarihsel çıkarlarını geçici bir çıkar hayali için kurban eden katıksız oportünizmin bir göstergesidir ve daima böyle olacaktır. Gücünü ancak geliştiği ölçüde sergileyen sınıf mücadelesiyle ilişkisi içinde, giyotin, tüketici kooperatifleri kadar saçma ve Jakobenizm de Bernsteinizm kadar oportünist görünür.

 

Doğaldır ki, Jakobenizmin taktiklerinin sınıf mücadelesi alanına taşınması denendiğinde ulaşılacak sonuç Jakobenizmin acınacak bir karikatürü olacaktır. Sosyal Demokrasi değil. 'Sınıf bilinçli proletaryanın örgütüne bağlanmış Jakobenin' eninde sonunda Jakobenizmden ayrılması umut edilir. Ancak örgütsüz güçler ve gelecek karşısında güvensizlik ve kuşku temelli Jakoben kafa yapısını değiştirmemekte direttiği ölçüde, partinin gelişimine ayak uydurmakta mutlak bir acizlik sergileyecektir. 'Yalnız iki parti biliyorum, iyilerinki ve kötülerinki.' İyi yurttaşlar politik bilinçleri gelişmiş olsun ya da olmasın hiç önemi yok, bugün benim 'plan'ımdan taraf olduklarını belirtenlerdir. 'Yalnız iki parti biliyorum, iyilerinki ve kötülerinki.' Maximilien Lenin'in yüreğine kazınmış bulunan bu politik aforizma, geniş planda ilk İskra'nın politik hikmetini özetlemektedir. Güvensizlik pratiği kesinlikle İskra takımının temel özelliği olmuştur: İçinde çalıştıkları çevre, anti-proleter doğasını çeşitli şekillerde ortaya koyan aydın çevresiydi. Eski İskra, aydın çevresinin politik bilincini aydınlatmayı değil, onları teorik olarak terörize etmeyi görev biliyordu. Bu okul içinde eğitilmiş sosyal demokratlar için 'Ortodoksluk' Jakobenlerin Gerçek'ine oldukça benzer bir şeydi. Ortodoks Gerçek her tarafta hüküm sürüyordu, üyelerin seçimi konusunda bile. Kim ona meydan okuduysa tasfiye edildi; onu sorgulayan her kim olursa kuşkulu biri haline geldi.

 

Lenin'in Birlik Kongresinde yaptığı konuşma onun bu çerçevedeki 'Jakoben' görüşlerinin klasik bir ifadesi oldu. Lenin mutlak örgütsel doğruyu bilir; onun bir planı vardır ve bunu başkalarına kabul ettirmeye çalışır. Parti o, Lenin, her ne kadar her şey ona ve onun 'plan'ına karşı birleşmişse de, her yandan entrikalar ve tuzaklarla sarılmamış olsa serpilip gelişecektir. Ve Lenin buradan yapılan işin daha verimli hale gelmesi için bela çıkartan unsurların tasfiye edilmesi ve Partiye zarar vermelerinin engellenmesinin zorunlu olduğu sonucuna ulaşır. Başka bir deyişle Partinin çıkarı için bir 'kuşatma hali' ilan etmek zorunlu hale gelmiştir; başında da, Romalıların dediği gibi, dictator seditionis sedendae et rei gerundae causa (fitneyi alaşağı edecek ve işleri yönetecek bir diktatör) olması gerekir. Ancak 'terör' düzeni başından beri güçsüzdür. Dictator seditionis sedendae 'bozgunculara' boyun eğdiremeyecektir, onları kovamaz da, disiplinin deli gömleğiyle de kilitleyemez. Yeni konumları ele geçirmeye devam eden 'gericil unsurları' sindirmekten acizdir. Ve bizim Robespierre'imize de, adaşının karamsar sözlerini tekrarlamaktan başka yapacak bir şey kalmamıştır.

 

Lenin ve destekçileri bir bütün olarak toplumun ya da Partinin gelişiminin yasaklanamayacağı gerçeğini reddettikleri ölçüde yenilgilerinin nedenlerini de anlamayacaklar. Politik rasyonalist ve metafizikçiler parti gelişimini ikame edecek biçimde, tek başına 'düşünmenin' ve dışarıya açılmak için resmi iktidarın amblemleriyle donanmanın yeterli olacağını düşünürler. Ancak başarı için bütün koşullar oluştuğunda, yeni engeller ve yeni direnmeler ortaya çıkar. 'Entrikalar' evresi başlamıştır. Bazıları ne olup bittiğini anlamaz ve neden diye sorar. Bazıları da daha iyi bir yolun olduğunu söyler. Yine başkaları bunu ciddiye alır ve Partinin ileriye gitmesine imkan veren taktikleri araştırır. Politik metafizikçi bunlar arasında ayrım yapmaktan acizdir. O sadece kendisinin parti içinde ulaşacağı ilerlemeye karşı duran 'yekpare bir gerici kitle' görür. Düşüncesinin rasyonalist mantığı bizim 'Jakobeni', Partimizin tarihsel gelişiminin mantığından giderek uzaklaştırdıkça uzaklaştırır, ve tüm Partinin ona karşı entrika çevirdiği sonucuna ulaşır. Bireylerin bütünü, değişen gelişim düzeyleri, kavrayış ve doğalarıyla, kısacası, partinin tüm maddi gövdesi, partinin önceden planlanmış gelişimlerinin önünde bir engel haline gelir. Lenin'in başarısızlıklarının sırrı ve pireyi deve yapan güvensizliğinin nedeni işte budur. Güvensizlik ilk İskra'dan kalma yegâne mirastır. Ancak bugün, belli bir tarihsel dönem için meşruluğa sahip olan bu yöntem ve pratikler, Partimizi politik, ahlaki ve teorik planda bütüncül çözülüşe sürüklemeden önce, ne pahasına olursa olsun silinip atılmalıdır.

 

Partimizin gerici kanadını başının, Lenin yoldaşın, Sosyal Demokrasiyi tanımlarken, Partimizin sınıf karakterine teorik bir saldırı oluşturacak biçimde Jakobenizmin bir karikatürüne özgü taktiklere başvurması bir tesadüf değil, karakteristik bir konumlanıştır. Evet, teorik bir saldırı, Berstein'ın 'eleştirel' görüşlerinden daha az tehlikeli değil. Bernstein'ın liberalizmle sosyalizme ilişkin teorik operasyonunun amacı neydi? Esas olarak bunların belirgin sınıf karakterlerim silmeyi ve bunları sınıflar üstü bir konumda bulunan ve birbirlerine içsel mantıkla bağlı teorik sistemlere dönüştürmekti. Bu Jaures ve inanmış dostu Millerand'ın demokrasi ve sosyalizm ilkelerine ilişkin olarak gerçekleştirmek istediği operasyondu. Bu 'üst-düzey' teorik spekülasyonun bakanlık portföylerini de kapsayan pek pratik türden spekülasyonlarla el ele gittiğim söylemeye gerek yok. Aynı operasyon eski-Marksist eleştirmenler tarafından da gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Onlar da sosyalizmi liberalizm okuluna gönderiyorlardı, şu farkla ki, onlar bunu ilk kez idealizm cehenneminde sonuçlandırmışlardır.

 

Burjuva demokrasisinin (işçi sınıfını kendi vesayetine boyun eğdirmekten ibaret olan) politik eğilimi ideolojik alanda liberalizm ve sosyalizmin iki uzlaştırılmaz dünyanın - kapitalizmin ve kolektivizmin, burjuvazinin ve proletaryanın-  ilkeleri olarak değil, birinin (liberalizm) diğeriyle (sosyalizm) bütün parçayı içerecek şekilde ya da daha doğru doğrusu, kendi aritmetik işaretine sahip bir cebir formülü halinde birleştirildiği iki soyut sistem olarak oraya çıkmasını gerektirmektedir. Hiç şüphe yok ki, Bernstein, Jaures ve Millerand, ve yarın özgür Rusya'da, Bay Berdeyaev, Bulgakov ve hatta belki Struve şu tanım üzerinde uzlaşacaklar: 'Sosyal Demokrat günümüzde kendi sınıf çıkarlarının bilincine varan proletaryanın örgütüne bağlanan bir liberaldir (ya da demokrat).'

 

Yoldaş Lenin ne diyecek? Bunun mantıksal olarak saçma olduğunu yabancı bir ideolojiyi, taktikleri ve hatta bakış açışım proletaryanın yakasına iğnelemek olduğunu söyleyecek? Peki Yoldaş Lenin'in kendisinin yaptığı nedir? Benzer bir operasyonu gerçekleştirmek için uğraşıyor: şu farkla ki, kendi devrimci konumlanışı doğrultusunda liberalizmi değil de onun uç devrimci uzantısı, eti ve kanıyla onunla aynı soydan gelme Jakobenizmi seçmiştir. Ancak Lenin, diğer formülü de, Osvobozhdenie'ninkini de benimsemek zorunda kalır, ama liberalizmi sol kanat çeşitlemesiyle, Jakobenizmle yer değiştirerek. Ardından şunları okuyacak: 'Jakobenizm ve Sosyal Demokrasi birbirinden ayrılamaz, birbirinin karşıtı olması ise daha da imkansızdır; temel düşünceleri onları özdeş ve ayrılmaz kılar'. Böylece köprü kurulabilir: Jakobenizm liberalizmin özel bir türüdür. Sosyal Demokrasi Jakobenizmin özel bir türüdür. Yoldaş Lenin eğer kendisinin yegane ilke olarak -utanmaz (şayet kusursuz değilse) bir ilke- benimseyip yaydığı slogandaki gibi 'iki adım' geri atmak istemiyorsa, kendi tanımı doğrultusunda bir adım ileri atması ve bundan kaynaklanan bütün sonuçları kabullenmesi ve Partili yoldaşlarına yeni kartvizitini yollaması gerekecektir.

 

Ya biri... ya da öteki!

 

Ya, burjuva-devrimci demokrasisiyle (Jakobenizm) proleter demokrasisi arasında kurduğun köprüyü tamamlayacaksın, Marksizmi terk ederek burjuva liberalizmiyle proleter sosyalizmi arasında bir köprü kuran liberaller gibi, ya da seni bir teorik saldırıya sevk eden pratikten cayacaksın. Ya biri/ya öteki Yoldaş Lenin!

 

Yalnızca bir Jakoben devrimci, burjuva demokrasisinin bir lideri haline gelebilir. Marksizm devrimci aydın çevresi için, kendi sınırlı, burjuva devrimci rolünü başarmasının ideolojik örtüsü olarak ortada görünebilir. Yoldaş Axelrod, diye belirtiyor Lenin, 'Partimizin nefret ettiği Ortodoks kanadının temsilcilerinin içindeki eğilimleri (burjuva devrimci ve Jakoben eğilimleri - T. ) açığa çıkaracak hiçbir şey bulamıyor' (Bir Adım İleri…) Axelrod bunlara Birlik Kongresindeki tarihi önergesinde, ne onun ilk saldırısının hedefi olan Ekonomistlere, ne de bizim Jakoben yöneticilerimize hiçbir şey kanıtlamamıştır. Axelrod 'hiçbir şey bulmadı'. O zekice diyagramlar çizmedi ya da bayağı istatistikleri tekrar edip durmadı, bu yüzden o hiçbir şey kanıtlamadı. O başka bir şey yaptı: Partide açığa çıkan bir eğilimi tanımladı. Birinci türden bir çalışma için becerikli bir istatistikçi ya da avukat olmak gerekir, İkincisi içinse, bir Marksist ve kavrayışlı bir politikacı olmak gerekir. Belgesel kanıtlar için, diğerleri buna bakabilir. Bizim Jakobenlerin Parti pratiği, komitelerimizin kararları, özellikle de ünlü Ural Manifestosu bu kanıtlarla doludur. Ve Marksizme dönük bu saldırıların tümü Lenin, bizzat kendisi, bu kanıtları ölümsüz Jakoben-Sosyal Demokrat! 'formülüyle' taçlandırdığı broşüründe merkezileştirdiğinden bu yana özel bir önem kazanmıştır.

Publié dans allblog

Pour être informé des derniers articles, inscrivez vous :
Commenter cet article